17 Mayıs 2010 Pazartesi

Küçük İstavrit...

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hemen atıldı kancaya. Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği. Sonra hızla çekildi yukarıya. Aslında hep merak ederdi denizlerin üstünü, neye benzerdi acep gökyüzü.

Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu. “ Dudağı yarıklar “ denir, şanslıdır onlar,... hani görüp de gökyüzünü, insanı, oltadan son anda kurtulanlar.

Ne çare. Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu; küçük istavrit anladı yolun sonu olduğunu; koca denizlere sığmazdı yüreği yüzerken. Oysa şimdi küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu yüzgeci.

İnsanlar gelip geçtiler önünden; bir kedi yalanarak baktı gözünün içine; yavaşça karardı dünya. Başı da dönüyordu. Son kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.

İşte tam o anda eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına; bir öpücük kondurdum başına. İki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına. Bir an öylece bakakaldı; sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti; birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak.

Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme; sorar gibiydiler neden yaptın bunu diye. “ Bir gün “ dedim, “ Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye. “

[ Cengiz Erşahin – Zorluklara Karşı Kendini Ateşle ]

0 yorum: