26 Nisan 2010 Pazartesi

Dilimde ki kesik...

Kutuplarda ayı avcıları buzların içinde jilet kadar keskin bir baltayı yerleştirip keskin tarafın üzerine biraz kan sürerlermiş. Bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken dili kesilirmiş. Ama kanın tadından dilinin acısını fark edemez,kendi kanını yalamaya başlarmış. Damarlarındaki kan tükenince,olduğu yere yığılırmış. Avcı da gelip derisini yüzermiş. Avcılar ayıları kurşunlarla vururlarsa, ayının postu delineceği ve çok para etmeyeceği için bu yolu denerlermiş.

Bir şey anımsattı mı? Bana dilimde ki kesiği anımsattı... Sebebini farkettirdi belkide...

Av olmanın ne kadar kolay olduğunu gördüm, ağzımıza çalınacak bir lokma balın nelere kadir olabileceğini gördüm... Biz bir lokma ile yetinirken bizden neler alınabileceğini gördüm... Hayatta yıkılmam yere hep ayaktayım diyen birinin bile ufak bir zayıf noktasından kesilerek (zayıf nokta hep çok sevilendir ve kendisinin zayıf nokta olduğunu bilendir hep nedense...) yere yıkılmasının ne kadar kolay olduğunu gördüm...

İnsanoğlu işte, hayvanlara da birbirimize de av mantığıyla yaklaşıyoruz neticede...

cezmi abimizin kitabında okumuştum bu yazıyı.. okuduğum anda sızlamıştı dilimde ki kesik... İşte o kitapta yazanlar;

Yolculuğunda kendinize en yakın anınızdır dilinizi kanattığınız o an çünkü yaşamla da hesaplaşmaya başlamışsınızdır yaşananlarla da...
Hem bihaber davranışlarınız hem de ulu orta yapışkan alışkanlıklarınız can damarından yakalayıp sizi yere sermeye çalışacaktır elbette... Elbette sizde ona direneceksiniz, direncinizin yettiği yere kadar... Yetemediği yerde de yere yığılacaksınız.
Ve ve acı olanla bir kez de ölü olduğunuz o ilk an buluşacaksınız... O an kadavranız yerde, üzerinde-sayfalarında magazin ve intihar haberleri ile- birkaç gazete örtülmüş... Gezinen ayaklar ve bakan meraklı gözler altında,- aslında tam da bakan ve gezinenlerin yakın sonlarını anlatan bu tarih suretindeki resmediştir bu- her şeyin durup yeniden düşünülmesi gereken anıda beraberinde resmeder kanayan yaraya... Yaralarımızın kanamasına birde dilimizin kanaması eklenince vay haline o zaman... Uzayan sadece kendine ömür bulmaya çalışan 'aslında hepimizi uçuruma sürükleyen bir türlü farkına varamadığımız  belirlenmişliklerimizdir'aslında............oysa tufanını duygularımızın ve kendimizden bile saklamaya çalıştığımız karanlık istemlerimizin önüne geçebileceğimiz
Direncini taşıyabilirsek Bilinen bir öteki yüzü var elbette, kaygılarımızın kırılma noktasında... Kendimize dur diyebileceğimiz, kendine dur diyebilecek dinamiklerle örtüşebilirsek...

Bir dikme taş kılıksız bir derede bir anda dönüşebilir anlamlı ve kıymetli bir anıt'a

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yani sen şimdi diyorsun ki; hepimiz zaman zaman ayıyız.

öyle mi?

teessüf ederim :Pp

nefertiti dedi ki...

:DD ben öyle mi dedim deli :)